10 Nisan 2016 Pazar

Garip Bir Ruh Hali

Ne yapmam gerektiğini bilemiyorum şu günlerde. Bilsem de yapmak gelmiyor içimden. Mesela sınav var yarına, ödevler var dolusuyla. Peki ben ne yapıyorum? Koca bir hiç. Biraz instagram, biraz da twitter.. Elimden düşmez oldu telefon, düştüğünde de tek yaptığım boş boş oturmak. Test kitaplarının karşısına geçip suratlarına bakıyorum. Sanki öyle yapınca aklıma gireceklermiş gibi. Okumak istediğim kitaplarıysa başucuma koyuyorum sadece. Bazen kapağını açıp göz gezdiriyorum sayfalarına, hepsi bu. İzlediğim dizilerinse fragmanlarını takip ediyorum sadece. Bir yanım yeni bölümleri izlemek isterken diğeri engel oluyor. Resim yapmak geliyor içimden, onun yerine resim yapanlara imrenirken buluyorum kendimi. Sorumluluklardan kaçıyorum mümkün olduğunca. Hatta beni mutlu edecek şeylerden bile kaçıyorum. Tek istediğim hiçbir şey yapmamak. Bir işe başlamak dünyanın en zor işi gibi geliyor. Onun yerine sabah akşam fark etmeden uyuyorum. Uyanık olduğum sürece de kendimi ağzıma yiyecek bir şeyler tıkıştırırken buluyorum. Hayır, depresyonda falan değilim. Öyle olsa neşeli olmamam gerekmez miydi? Ama sürekli gülen bir insanım ben, üşenmediğim tek şey gülmek. Garip bir ruh hali belki de benimkisi. Geçsin diye bekliyorum öylece. Gereksiz bir hayat döneminde olduğunuzu düşünürsünüz ya, işte öyle. Ama aynı zamanda yaşadığım hiçbir anı da kaybetmek istemiyorum. Kafam fazlasıyla karışık. Yine de iyiyim, sadece başım ağrıyor biraz. Sanırım test kitaplarıma dönme vakti..

29 Ekim 2015 Perşembe

Yaşamaya Çalışmak

Eskilere dönüp bakıyorum bugünlerde. Farkında olmadan çok güzel günler geçirmişiz. Oysa şimdi her şey yokuş aşağı gitmeye çalışıyor. Elimden bir şey gelmiyor durdurmak için. Arka arkaya gelen yıkıcı olaylar silsilesi deprem etkisi yaratıyor ruhumda. Depreme inat sağlam kalmaya çalışan bir bina gibiyim ben de. İçim kırık dökük, dokunsan yıkılacağım. Fakat fark ettirmemeye çalışıyorum kimseye. Yıkılmamak gerekiyor çünkü, diğerlerini de yıkmamak için.

Garip bir acı takılıyor bazen boğazıma. Yutkunsam da iteleyemiyorum aşağıya. Orada kalıyor öylece. Nefes alamıyorum. Gözlerim doluyor. Sonrası sadece gülümsemem ve boğazımdaki acı. Ama öğrendim artık çoğu şeyi. Beynimin acıya tepki veren kısmı uyuştu artık. Acı çekmeyi bıraktım. Yokmuş gibi davranıyorum. Kabullenememek de böyle değil mi? Önce acı. Acının çekmekle geçmeyeceğini anlayınca yok saymak. Ama var olduğunu bilmek. Yine de kabul etmemek. İşte ben de böyleyim.

Yürürken ayağım bir taşa takılmış da düşmemeye çalışırken başka taşlara da takılmışım gibi. Düştüğümde daha kalkamadan tekrar düşmüşüm gibi. Hayata yetişmeye çalışıyorum onun hızının aksine. Koşuyorum bazen peşinden, bazen sürükleniyorum. Ağlıyorum, gülüyorum. Yetişemiyorum.

Bir boşlukta kalmışlık hissi var karşımda her aynaya baktığımda. Yalnızlık ve daha çok yalnızlık. Ardından dışarıya sunulan gülümseme. Çoğu zaman kendimi bile inandırıyorum iyi hissettiğime. Sonra yine gece oluyor. Yine şarkılar başlıyor ve yine hiçlik.

Felaket senaryolarımızın içinde boğuşurken zaman geçiyor. Doğuyoruz, büyüyoruz, yaşlanıyoruz ve ölüyoruz. Bazen de ölmeden ölüyoruz. Ruhumuz ölüyor. Canlı bedenlerimizde ölü ruhlarımızla yaşamaya çalışıyoruz.

16 Ağustos 2015 Pazar

Merhaba Yazısı ^-^

Merhabayla başlıyorum yeni blogumun satırlarına. Burası sadece benim iç dünyam. Yeni bir şeyler yapmak istiyorum hayatımda. Mesela kendimi anlatmak.. Konuşmayı ve yazmayı fazlaca sevdiğimden, bir de kendimi insanlara pek açmadığımdan olacak ki bu blogu yazma ihtiyacı hissettim.

Düşüncelerimi, hislerimi gizlemeden paylaşmak asıl amacım. Kendimden bile gizlediğim şeyleri anlatmak. Kendime bile söyleyemediğim o kadar çok şey var ki.. Hislerim içimden, düşüncelerim beynimden taşmadan bir şeylere başlamalıydım.

Ve işte buradayım.

İç dünyama hoş geldiniz.